25 09 2025
Acil dahili yoğun bakım üniteleri (YBÜ), hayatı tehdit eden hastalıkları olan hastaların bakımı için kritik bir öneme sahiptir. Bu ünitelerdeki hastalar, hızlı tanı ve tedavi gerektiren geniş bir yelpazede kritik durumlarla karşılaşabilirler. Bu yazıda, acil dahili YBÜ'lerinde sıkça karşılaşılan kritik durumları ve bu durumların yönetim stratejilerini detaylı bir şekilde inceleyeceğiz. Amaç, sağlık profesyonellerine bu zorlu ortamlarda hasta bakımını optimize etmeleri için kapsamlı bir rehber sunmaktır.
Akut solunum yetmezliği (ASY), akciğerlerin yeterli oksijenasyonu sağlayamaması veya karbondioksiti yeterince uzaklaştıramaması durumudur. Bu durum, çeşitli nedenlerle ortaya çıkabilir ve hızlı müdahale gerektirir.
ASY tanısı, klinik değerlendirme, arteriyel kan gazı (ABG) analizi ve görüntüleme yöntemleri ile konulur.
Hipoksemiyi düzeltmek için oksijen verilir. Nazal kanül, yüz maskesi veya non-invaziv ventilasyon (NIV) gibi yöntemler kullanılabilir. Hedef SaO2 genellikle %90'ın üzerindedir.
CPAP (sürekli pozitif havayolu basıncı) veya BiPAP (iki seviyeli pozitif havayolu basıncı) gibi NIV yöntemleri, solunum iş yükünü azaltır ve gaz değişimini iyileştirir. Özellikle KOAH, kardiyojenik pulmoner ödem ve bazı ARDS vakalarında etkilidir.
NIV'in başarısız olduğu veya kontrendike olduğu durumlarda (örneğin, bilinç bulanıklığı, şiddetli hipoksemi, solunum kaslarının yorgunluğu), entübasyon ve mekanik ventilasyon gereklidir. Ventilasyon parametreleri (tidal volüm, solunum frekansı, PEEP) hastanın durumuna göre ayarlanır.
Pnömoni için antibiyotikler, pulmoner emboli için antikoagülanlar, kardiyojenik pulmoner ödem için diüretikler ve vazodilatörler gibi altta yatan nedenin tedavisi önemlidir.
ARDS'li hastalarda, düşük tidal volüm ventilasyonu (6 mL/kg ideal vücut ağırlığı), yüksek PEEP, prone pozisyonu ve nöromüsküler blokaj gibi özel stratejiler kullanılabilir. ECMO (ekstrakorporeal membran oksijenasyonu) bazı durumlarda hayat kurtarıcı olabilir.
Şok, dokulara yeterli oksijen ve besin maddesi sağlanamaması sonucu ortaya çıkan hayatı tehdit eden bir durumdur. Şokun farklı türleri vardır ve her birinin kendine özgü nedenleri ve tedavi yaklaşımları bulunur.
Şok tanısı, klinik belirtiler, vital bulgular ve laboratuvar testleri ile konulur.
Hipovolemik şokta, intravasküler volümü artırmak için kristalloid solüsyonlar (serum fizyolojik, Ringer laktat) veya kolloid solüsyonlar (albumin) kullanılır. Sıvı resüsitasyonunun amacı, doku perfüzyonunu iyileştirmek ve organ hasarını önlemektir. Sıvı yüklenmesinden kaçınmak için dikkatli olunmalıdır.
Sıvı resüsitasyonuna rağmen hipotansiyon devam ediyorsa, vazopresörler (norepinefrin, vasopressin) ve/veya inotroplar (dobutamin, epinefrin) kullanılabilir. Vazopresörler, vazokonstriksiyon yaparak kan basıncını artırırken, inotroplar kalbin kasılma gücünü artırır. İlaç seçimi, şokun türüne ve hastanın klinik durumuna göre belirlenir.
Şokun nedenine yönelik spesifik tedavi uygulanır. Septik şokta antibiyotikler, anafilaktik şokta epinefrin ve antihistaminikler, kardiyojenik şokta revaskülarizasyon veya mekanik dolaşım desteği gibi tedaviler uygulanabilir.
Merkezi venöz basınç (CVP), ortalama arter basıncı (MAP), santral venöz oksijen saturasyonu (ScvO2) ve idrar çıkışı gibi hedeflere ulaşmak için tedavi ayarlanır. Bu hedefler, doku perfüzyonunu optimize etmek ve organ hasarını önlemek için kullanılır.
Akut koroner sendromlar (AKS), kalbi besleyen koroner arterlerdeki ani tıkanma veya daralma sonucu ortaya çıkan bir grup durumu ifade eder. AKS, stabil olmayan angina, ST elevasyonlu miyokard enfarktüsü (STEMI) ve ST elevasyonlu olmayan miyokard enfarktüsü (NSTEMI) olmak üzere üç ana kategoriye ayrılır.
AKS tanısı, klinik belirtiler, elektrokardiyografi (EKG) ve kardiyak biyobelirteçler (troponin) ile konulur.
STEMI'li hastalarda, mümkün olan en kısa sürede koroner arterin yeniden açılması (revaskülarizasyon) hedeflenir. Revaskülarizasyon için iki ana yöntem vardır: perkütan koroner girişim (PKG) ve fibrinolitik tedavi. PKG, kateter yoluyla tıkalı damara ulaşılıp stent yerleştirilerek damarın açılması işlemidir. Fibrinolitik tedavi ise, pıhtıyı çözücü ilaçlar (streptokinaz, alteplaz) kullanılarak damarın açılması işlemidir. PKG, fibrinolitik tedaviye göre daha etkilidir, ancak PKG'nin yapılamadığı durumlarda fibrinolitik tedavi uygulanabilir.
NSTEMI ve stabil olmayan angina'lı hastalarda, risk değerlendirmesi yapılır ve tedavi buna göre belirlenir. Yüksek riskli hastalarda (örneğin, troponin pozitif, EKG değişiklikleri olan), erken invaziv strateji (koroner anjiyografi ve PKG) uygulanır. Düşük riskli hastalarda, konservatif strateji (tıbbi tedavi ve gözlem) uygulanabilir. Tıbbi tedavide, antiplatelet ilaçlar (aspirin, klopidogrel), antikoagülanlar (heparin, enoksaparin), beta blokerler ve ACE inhibitörleri kullanılır.
AKS sonrası, hastalarda tekrar AKS geçirme riskini azaltmak için sekonder korunma önlemleri alınır. Bu önlemler arasında, antiplatelet ilaçlar, beta blokerler, ACE inhibitörleri, statinler ve yaşam tarzı değişiklikleri (sigarayı bırakma, sağlıklı beslenme, düzenli egzersiz) bulunur.
Akut böbrek yetmezliği (ABY), böbrek fonksiyonlarının ani kaybı ile karakterizedir. ABY, prerenal, renal ve postrenal olmak üzere üç ana kategoriye ayrılır.
ABY tanısı, serum kreatinin seviyeleri, idrar çıkışı ve altta yatan nedenin belirlenmesi ile konulur.
Volüm eksikliği varsa, sıvı resüsitasyonu yapılır. Kalp yetmezliği varsa, diüretikler ve vazodilatörler kullanılır. Renal arter stenozu varsa, revaskülarizasyon düşünülebilir.
Altta yatan nedenin tedavisi önemlidir. Akut tübüler nekroz (ATN) için destekleyici tedavi uygulanır. Akut glomerülonefrit veya interstisyel nefrit için immünosupresif tedavi düşünülebilir.
İdrar akışının engellenmesi giderilir. Üreter tıkanıklığı varsa, stent yerleştirilir veya cerrahi müdahale yapılır. Mesane çıkış tıkanıklığı varsa, kateter yerleştirilir veya cerrahi müdahale yapılır.
Konservatif tedavilere rağmen, sıvı yüklenmesi, hiperkalemi, asidoz veya üremi gibi komplikasyonlar gelişirse, renal replasman tedavisi (hemodiyaliz, periton diyalizi, sürekli renal replasman tedavisi [CRRT]) gerekebilir.
Akut karaciğer yetmezliği (AKY), önceden karaciğer hastalığı olmayan bir kişide karaciğer fonksiyonlarının ani kaybı ile karakterizedir. AKY, hızlı ilerleyen bir durumdur ve hayatı tehdit edebilir.
AKY tanısı, klinik belirtiler, karaciğer fonksiyon testleri ve altta yatan nedenin belirlenmesi ile konulur.
N-asetilsistein (NAC), asetaminofen toksisitesinin antidotudur ve erken dönemde uygulandığında karaciğer hasarını önleyebilir. NAC, intravenöz veya oral yolla verilebilir.
Viral hepatitlerin tedavisi, virüs tipine göre değişir. Hepatit B ve C için antiviral ilaçlar kullanılabilir. Hepatit A ve E genellikle destekleyici tedavi ile iyileşir.
AKY'li hastaların birçoğunda karaciğer transplantasyonu gereklidir. Karaciğer transplantasyonu, hastanın hayatta kalma şansını artırır. MELD (Model for End-Stage Liver Disease) skoru, karaciğer transplantasyonu ihtiyacını belirlemek için kullanılır.
Diyabetik ketoasidoz (DKA) ve hiperozmolar hiperglisemik durum (HHD), diyabetin hayatı tehdit eden komplikasyonlarıdır. DKA, insülin eksikliği ve artmış kontrainsüliner hormonlar sonucu ortaya çıkan hiperglisemi, ketozis ve metabolik asidoz ile karakterizedir. HHD ise, şiddetli hiperglisemi, dehidratasyon ve hiperozmolarite ile karakterizedir.
DKA ve HHD tanısı, klinik belirtiler, kan şekeri seviyeleri, ABG analizi ve keton seviyeleri ile konulur.
Dehidratasyonu düzeltmek için sıvı resüsitasyonu yapılır. İlk saatte izotonik salin (serum fizyolojik) verilir. Daha sonra, kan şekeri seviyelerine göre sıvı tedavisi ayarlanır. Kan şekeri 200 mg/dL'nin altına düştüğünde, %5 dekstrozlu salin solüsyonu verilir.
Hiperglisemiyi düzeltmek ve ketolizi sağlamak için insülin tedavisi başlanır. İntravenöz (IV) bolus insülin (0.1 U/kg) verildikten sonra, sürekli IV insülin infüzyonu (0.1 U/kg/saat) başlanır. Kan şekeri seviyeleri düzenli olarak takip edilir ve insülin dozu buna göre ayarlanır.
DKA ve HHD'de elektrolit kayıpları sık görülür. Özellikle potasyum, sodyum, fosfat ve magnezyum seviyeleri yakından takip edilmeli ve eksiklikler düzeltilmelidir. Potasyum replasmanı, EKG monitorizasyonu altında yapılmalıdır.
DKA ve HHD'yi tetikleyen altta yatan neden (enfeksiyon, ilaç kullanımı, insülin uyumsuzluğu vb.) belirlenmeli ve tedavi edilmelidir.
DKA ve HHD'nin komplikasyonları (serebral ödem, akut solunum yetmezliği, tromboembolik olaylar) yakından takip edilmeli ve tedavi edilmelidir.
Bu yazıda, acil dahili yoğun bakım ünitelerinde sık karşılaşılan kritik durumlar ve bu durumların yönetim stratejileri hakkında kapsamlı bir genel bakış sunulmuştur. Bu bilgilerin, sağlık profesyonellerine bu zorlu ortamlarda hasta bakımını optimize etmeleri için faydalı olacağını umuyoruz. Unutmayın, her hasta farklıdır ve tedavi yaklaşımları hastanın bireysel durumuna göre uyarlanmalıdır.
Hematoloji Yoğun Bakımda Yaşam Mücadelesi: Kan Hastalıkları ve Kritik Bakım
06 11 2025 Devamını oku »
Romatoid Artrit ve Beslenme: Ağrıyı Azaltmak İçin Ne Yemeli, Nelerden Kaçınmalı?
06 11 2025 Devamını oku »
Çocuklarda Kalp Üfürümleri: Nedenleri, Belirtileri ve Tedavi Yaklaşımları
06 11 2025 Devamını oku »
Ani Solunum Yetmezliği: Nedenleri, Belirtileri ve Yoğun Bakım Yönetimi
06 11 2025 Devamını oku »
İnsan Kalbinin Anatomisi ve Kardiyovasküler Hastalıklarla İlişkisi
06 11 2025 Devamını oku »
İntensive Care Unit (ICU): Inside the Critical Care Environment
06 11 2025 Devamını oku »
Uyku Kalitenizi Artırmanın Bilimsel Yolları: Fizyolojik Temeller ve Pratik İpuçları
06 11 2025 Devamını oku »
Klinik Nörofizyoloji ile Tanısı Konulan Sık Görülen Hastalıklar
06 11 2025 Devamını oku »
Doğum Sonrası Yoğun Bakım: Annenin Sağlığı İçin Kritik Önlemler
06 11 2025 Devamını oku »