02 10 2025
Sepsis, enfeksiyona karşı vücudun disregüle olmuş bir yanıtı olarak tanımlanır ve hayatı tehdit eden organ disfonksiyonuna yol açar. Yoğun bakım ünitelerinde (YBÜ) sıkça karşılaşılan bir durumdur ve yüksek mortalite oranlarına sahiptir. Bu nedenle, sepsis yönetimi, YBÜ'lerde kritik bir öneme sahiptir. Bu yazıda, enfeksiyon YBÜ'lerinde sepsis yönetimine yönelik güncel yaklaşımları ve tedavi protokollerini detaylı bir şekilde inceleyeceğiz.
Sepsis, enfeksiyona karşı vücudun disregüle olmuş bir yanıtı sonucu ortaya çıkan ve hayatı tehdit eden organ disfonksiyonu olarak tanımlanır. Septik şok ise, sepsis varlığında, altta yatan dolaşım ve hücresel/metabolik anormallikler nedeniyle mortalite riskini artıran bir alt kümesidir. Septik şok, yeterli sıvı resüsitasyonuna rağmen vazopressör gereksinimi ve serum laktat düzeyinin 2 mmol/L'nin üzerinde olması ile karakterizedir.
Sepsis tanısı, klinik bulgular, laboratuvar verileri ve enfeksiyon odağının belirlenmesi ile konulur. SOFA (Sequential Organ Failure Assessment) skoru ve qSOFA (quick SOFA) skoru gibi skorlama sistemleri, organ disfonksiyonunu değerlendirmede ve sepsisi tanımlamada yardımcı olabilir.
Sepsis, dünya genelinde önemli bir sağlık sorunudur ve morbidite ile mortalite oranları yüksektir. YBÜ'lerde yatan hastaların önemli bir kısmında sepsis gelişir ve bu hastaların prognozu genellikle daha kötüdür. Sepsis insidansı, yaşlanan nüfus, invaziv tıbbi prosedürlerin artması, immünsüpresan tedavilerin yaygınlaşması ve antimikrobiyal direncin artması gibi faktörlere bağlı olarak artmaktadır.
Sepsis için risk faktörleri arasında şunlar yer alır:
Sepsis patofizyolojisi karmaşıktır ve enfeksiyona karşı vücudun aşırı ve disregüle olmuş bir yanıtını içerir. Enfeksiyon, bağışıklık sistemini aktive ederek pro-enflamatuvar sitokinlerin (TNF-α, IL-1β, IL-6 gibi) salınımına yol açar. Bu sitokinler, sistemik inflamatuvar yanıt sendromu (SIRS) olarak bilinen bir duruma neden olur. SIRS, ateş, taşikardi, takipne ve lökositoz veya lökopeni gibi belirtilerle karakterizedir.
Sepsis ilerledikçe, immün disregülasyon ortaya çıkar ve anti-enflamatuvar yanıtlar da aktive olur. Bu durum, bağışıklık sisteminin dengesini bozar ve hastayı sekonder enfeksiyonlara karşı daha savunmasız hale getirir. Ayrıca, endotel hasarı, koagülasyon bozuklukları ve mikrovasküler tromboz gibi olaylar da sepsisin patofizyolojisinde önemli rol oynar.
Sepsisin neden olduğu inflamatuvar yanıt ve immün disregülasyon, organ disfonksiyonuna yol açar. En sık etkilenen organlar arasında akciğerler (ARDS), böbrekler (akut böbrek yetmezliği), karaciğer (karaciğer yetmezliği), kalp (miyokardiyal disfonksiyon) ve beyin (ensefalopati) yer alır.
Septik şok, vazodilasyon, azalmış kardiyak kontraktilite ve hipovolemi nedeniyle ortaya çıkar. Vazodilasyon, sistemik vasküler direnci azaltır ve hipotansiyona neden olur. Azalmış kardiyak kontraktilite, kardiyak outputu düşürür ve doku perfüzyonunu bozar. Hipovolemi, kapiller kaçak ve sıvı kaybı nedeniyle gelişir ve dolaşım yetmezliğine katkıda bulunur.
Sepsis tanısı, klinik değerlendirme, laboratuvar verileri ve enfeksiyon odağının belirlenmesi ile konulur. Klinik değerlendirme, hastanın vital bulgularının (ateş, kalp hızı, solunum sayısı, kan basıncı), mental durumunun ve organ fonksiyonlarının değerlendirilmesini içerir.
SOFA skoru, organ disfonksiyonunu değerlendirmede kullanılan bir skorlama sistemidir. SOFA skoru, solunum, koagülasyon, karaciğer, kardiyovasküler, böbrek ve nörolojik fonksiyonları değerlendiren alt skorlardan oluşur. SOFA skorunda 2 puanlık bir artış, sepsis tanısını destekler.
qSOFA skoru, SOFA skorunun basitleştirilmiş bir versiyonudur ve hastabaşında hızlı bir değerlendirme için kullanılır. qSOFA skoru, mental durumda değişiklik, sistolik kan basıncının 100 mmHg'nin altında olması ve solunum sayısının 22/dakika'nın üzerinde olması gibi üç parametreye dayanır. qSOFA skorunda 2 veya daha fazla puan, sepsis riskini gösterir.
Sepsis tanısında kullanılan biyobelirteçler ve laboratuvar testleri arasında şunlar yer alır:
Enfeksiyon odağını belirlemek için görüntüleme yöntemleri kullanılabilir. En sık kullanılan görüntüleme yöntemleri arasında şunlar yer alır:
Sepsis tedavisinin temel amacı, organ disfonksiyonunu önlemek ve doku perfüzyonunu sağlamaktır. Resüsitasyon, sepsisin erken döneminde kritik öneme sahiptir ve hızlı bir şekilde başlatılmalıdır. Sıvı tedavisi, hipotansiyonu düzeltmek ve dolaşım yetmezliğini tedavi etmek için kullanılır.
Sıvı resüsitasyonunda, kristaloid solüsyonlar (serum fizyolojik, Ringer laktat) genellikle tercih edilir. Kolloid solüsyonlar (albümin, hidroksietil nişasta) da kullanılabilir, ancak kristaloidlere göre belirgin bir avantajları yoktur. Sıvı tedavisi, hastanın hemodinamik durumuna göre ayarlanmalıdır ve aşırı sıvı yüklenmesinden kaçınılmalıdır.
Erken hedef yönlendirmeli tedavi (EGDT) protokolü, sepsisin erken döneminde uygulanan bir tedavi stratejisidir. EGDT, santral venöz oksijen satürasyonu (ScvO2) ve ortalama arter basıncını (MAP) belirli hedeflere ulaştırmayı amaçlar. Ancak, son çalışmalar EGDT'nin rutin kullanımını desteklememektedir ve tedavi, hastanın bireysel ihtiyaçlarına göre uyarlanmalıdır.
Sıvı tedavisine rağmen hipotansiyon devam ederse, vazopressörler kullanılmalıdır. Vazopressörler, kan damarlarını daraltarak kan basıncını yükseltir ve doku perfüzyonunu iyileştirir. Noradrenalin, septik şokta ilk tercih edilen vazopressördür. Dopamin, epinefrin ve vazopressin gibi diğer vazopressörler de kullanılabilir, ancak noradrenaline göre daha fazla yan etkiye sahip olabilirler.
Kardiyak output yetersizse, inotroplar kullanılabilir. İnotroplar, kalbin kasılma gücünü artırarak kardiyak outputu yükseltir. Dobutamin, septik şokta en sık kullanılan inotroptur. Milrinon gibi diğer inotroplar da kullanılabilir, ancak dobutamine göre daha az tercih edilirler.
Sepsis tedavisinde erken ve uygun antibiyotik tedavisi hayati öneme sahiptir. Antibiyotikler, enfeksiyonun neden olduğu mikroorganizmayı hedef alarak enfeksiyonu kontrol altına alır. Antibiyotik tedavisi, kan kültürü ve diğer örneklerin alınmasından sonra mümkün olan en kısa sürede başlanmalıdır. İlk antibiyotik dozu, sepsis tanısı konulduktan sonraki ilk saat içinde verilmelidir.
Antibiyotik seçimi, enfeksiyon odağına, olası etken mikroorganizmalara ve yerel antibiyotik direnç paternlerine göre yapılmalıdır. Geniş spektrumlu antibiyotikler genellikle ilk tercih edilir ve kültür sonuçlarına göre daha dar spektrumlu antibiyotiklere geçilebilir. Antibiyotik tedavisi, genellikle 7-10 gün sürer, ancak enfeksiyonun şiddetine ve hastanın yanıtına göre daha uzun veya daha kısa olabilir.
Sepsis tedavisinde enfeksiyon odağının kontrolü önemlidir. Enfeksiyon odağı, abse drenajı, enfekte dokuların debridmanı veya enfekte cihazların çıkarılması gibi yöntemlerle kontrol altına alınabilir. Enfeksiyon odağının kontrolü, antibiyotik tedavisinin etkinliğini artırır ve sepsisin iyileşme şansını yükseltir.
Akut solunum yetmezliği gelişen hastalarda mekanik ventilasyon gerekebilir. Mekanik ventilasyon, akciğerlerin havalanmasını sağlar ve oksijenasyon ile karbondioksit atılımını iyileştirir. ARDS'li hastalarda, düşük tidal volüm ventilasyonu ve yüksek PEEP (pozitif ekspirasyon sonu basıncı) stratejileri kullanılmalıdır.
Akut böbrek yetmezliği gelişen hastalarda böbrek replasman tedavisi (BRT) gerekebilir. BRT, hemodiyaliz, hemofiltrasyon veya hemodiafiltrasyon gibi yöntemlerle yapılabilir. BRT, sıvı dengesini sağlamaya, elektrolit dengesizliklerini düzeltmeye ve üremik toksinleri uzaklaştırmaya yardımcı olur.
Vazopressörlere rağmen hipotansiyon devam ederse, glukokortikoidler (hidrokortizon) kullanılabilir. Glukokortikoidler, vazopressör duyarlılığını artırır ve kan basıncını yükseltir. Glukokortikoidlerin rutin kullanımı önerilmemektedir ve sadece vazopressörlere yanıt vermeyen hastalarda düşünülmelidir.
Anemi gelişen hastalarda kan transfüzyonu gerekebilir. Kan transfüzyonu, oksijen taşıma kapasitesini artırır ve doku oksijenasyonunu iyileştirir. Transfüzyon eşiği, hastanın klinik durumuna göre belirlenmelidir. Genellikle, hemoglobin düzeyi 7 g/dL'nin altında olduğunda transfüzyon düşünülür.
Sepsisli hastalarda beslenme desteği önemlidir. Beslenme desteği, katabolizmayı azaltır, bağışıklık sistemini güçlendirir ve iyileşmeyi hızlandırır. Enteral beslenme (mide veya ince bağırsak yoluyla beslenme), parenteral beslenmeye (damar yoluyla beslenme) göre tercih edilmelidir. Enteral beslenmenin mümkün olmadığı durumlarda parenteral beslenme kullanılabilir.
Sepsis tedavisinde kullanılan diğer tedavi yaklaşımları arasında şunlar yer alır:
Sepsis yönetimi, multidisipliner bir yaklaşım gerektirir. Yoğun bakım uzmanları, enfeksiyon hastalıkları uzmanları, mikrobiyoloji uzmanları, farmakologlar, hemşireler ve diğer sağlık profesyonelleri, sepsisli hastaların tedavisinde işbirliği yapmalıdır. Multidisipliner bir yaklaşım, sepsisin erken tanınmasını, uygun tedavinin başlanmasını ve hastaların prognozunun iyileştirilmesini sağlar.
Sepsisi atlatan hastaların birçoğu, fiziksel, bilişsel ve psikolojik sorunlarla karşılaşabilir. Bu sorunlar, sepsis sonrası sendrom (PSS) olarak adlandırılır. PSS belirtileri arasında yorgunluk, kas güçsüzlüğü, konsantrasyon güçlüğü, hafıza sorunları, anksiyete, depresyon ve travma sonrası stres bozukluğu (TSSB) yer alır.
PSS'nin yönetimi, multidisipliner bir yaklaşım gerektirir. Fizyoterapistler, ergoterapistler, psikologlar ve diğer sağlık profesyonelleri, PSS'li hastaların rehabilitasyonunda rol oynar. Rehabilitasyon programları, fiziksel aktiviteyi artırmayı, bilişsel fonksiyonları iyileştirmeyi, psikolojik destek sağlamayı ve hastaların yaşam kalitesini artırmayı amaçlar.
Sepsis, YBÜ'lerde sıkça karşılaşılan ve yüksek mortalite oranlarına sahip bir durumdur. Sepsis yönetimi, erken tanı, hızlı resüsitasyon, uygun antibiyotik tedavisi ve enfeksiyon odağının kontrolünü içerir. Sepsis tedavisinde güncel yaklaşımlar ve tedavi protokolleri, hastaların prognozunun iyileştirilmesine yardımcı olabilir. Multidisipliner bir yaklaşım ve sepsis sonrası sendromun yönetimi de sepsisin başarılı bir şekilde tedavi edilmesinde önemli rol oynar.
Ani Solunum Yetmezliği: Nedenleri, Belirtileri ve Yoğun Bakım Yönetimi
06 11 2025 Devamını oku »
İnsan Kalbinin Anatomisi ve Kardiyovasküler Hastalıklarla İlişkisi
06 11 2025 Devamını oku »
İntensive Care Unit (ICU): Inside the Critical Care Environment
06 11 2025 Devamını oku »
Uyku Kalitenizi Artırmanın Bilimsel Yolları: Fizyolojik Temeller ve Pratik İpuçları
06 11 2025 Devamını oku »
Klinik Nörofizyoloji ile Tanısı Konulan Sık Görülen Hastalıklar
06 11 2025 Devamını oku »
Doğum Sonrası Yoğun Bakım: Annenin Sağlığı İçin Kritik Önlemler
06 11 2025 Devamını oku »
Akciğer Kanserinde Yeni Nesil Tedaviler: Hedefe Yönelik Terapiler ve İmmünoterapi
06 11 2025 Devamını oku »
Güneşin Zararlı Etkilerinden Korunma Yolları: Cildinizi Yaz Aylarında Nasıl Güvende Tutarsınız?
06 11 2025 Devamını oku »
Kronik Ağrıyla Yaşamak: Algoloji Uzmanlarından Destek Almanın Önemi
06 11 2025 Devamını oku »