08 10 2025
Nörolojik yoğun bakım ünitelerinde (YBÜ) yatan hastalar, altta yatan nörolojik durumları, uygulanan yoğun tedavi yöntemleri ve karmaşık hastane ortamının etkisiyle deliryum gelişimi açısından yüksek risk altındadır. Deliryum, akut başlangıçlı, dalgalanan seyir gösteren ve dikkat, biliş ve bilinç düzeyinde bozulma ile karakterize bir klinik tablodur. Bu durum, hastaların mortalite oranlarını artırır, hastanede kalış sürelerini uzatır, bilişsel işlevlerde kalıcı hasara yol açabilir ve sağlık hizmeti maliyetlerini önemli ölçüde artırır. Bu nedenle, nörolojik YBÜ'de deliryumun erken tanınması ve etkili bir şekilde yönetilmesi, hasta sonuçlarını iyileştirmek ve sağlık sistemine yükü azaltmak için kritik öneme sahiptir.
Deliryum, Amerikan Psikiyatri Birliği'nin (APA) Tanısal ve İstatistiksel El Kitabı'nda (DSM-5) "dikkat ve biliş işlevlerinde bozulma ile karakterize, birkaç saat veya gün içinde gelişen ve gün boyunca dalgalanan seyir gösteren bir sendrom" olarak tanımlanmaktadır. Deliryum, altta yatan tıbbi bir duruma, madde kullanımına veya yoksunluğuna bağlı olarak ortaya çıkabilir. Deliryumun temel özellikleri şunlardır:
Deliryum, yoğun bakım ünitelerinde sık görülen bir durumdur. Genel yoğun bakım popülasyonunda deliryum insidansı %20 ila %80 arasında değişmektedir. Nörolojik YBÜ'de ise bu oran daha da yüksek olabilir, bazı çalışmalarda %80'in üzerine çıktığı bildirilmiştir. Deliryum insidansını etkileyen faktörler arasında hastanın yaşı, altta yatan hastalıkları, kullandığı ilaçlar, yoğun bakımda kalış süresi ve uygulanan tedavi yöntemleri yer almaktadır.
Nörolojik YBÜ'de deliryum gelişimi için risk faktörleri şunlardır:
Deliryumun patofizyolojisi karmaşık ve çok faktörlüdür. Nörotransmitter dengesizlikleri, inflamasyon, oksidatif stres ve beyin metabolizmasındaki değişiklikler, deliryum gelişiminde rol oynayan önemli mekanizmalardır. Özellikle asetilkolin, dopamin, serotonin ve gama-aminobütirik asit (GABA) gibi nörotransmitterlerin dengesizliği, dikkat, biliş ve bilinç düzeyindeki bozukluklara katkıda bulunur.
Asetilkolin eksikliği, deliryumun patofizyolojisinde önemli bir rol oynar. Asetilkolin, dikkat, hafıza ve öğrenme gibi bilişsel işlevler için gerekli olan bir nörotransmitterdir. Antikolinerjik ilaçlar ve inflamasyon, asetilkolin düzeylerini azaltarak deliryuma neden olabilir. Dopamin fazlalığı ise, özellikle hiperaktif deliryumda ajitasyon, halüsinasyonlar ve sanrılara yol açabilir. İnflamatuvar sitokinler (interlökin-1, interlökin-6, tümör nekroz faktörü-alfa gibi), beyin bariyerini geçerek nöronal hasara ve nörotransmitter dengesizliklerine neden olabilir. Oksidatif stres, serbest radikallerin artışı ve antioksidan savunma mekanizmalarının yetersizliği ile sonuçlanır. Bu durum, nöronal hasara ve deliryuma katkıda bulunabilir.
Nörolojik hasar, deliryum gelişimini kolaylaştırabilir. Örneğin, inme, TBH ve SAK gibi durumlarda, beyin dokusunda hasar meydana gelir ve bu hasar, nörotransmitter sistemlerini ve bilişsel işlevleri etkileyerek deliryum riskini artırabilir.
Deliryum tanısı, kapsamlı bir klinik değerlendirme ile konulur. Hastanın tıbbi öyküsü, fiziksel muayenesi, nörolojik muayenesi ve mental durum değerlendirmesi, deliryumun varlığını ve nedenini belirlemek için önemlidir. Hastanın yakınlarından ve bakım verenlerden alınan bilgiler, deliryumun başlangıcı, seyri ve semptomları hakkında değerli bilgiler sağlayabilir.
Mental durum değerlendirmesi, hastanın dikkatini, oryantasyonunu, hafızasını, dilini ve görsel-uzaysal becerilerini değerlendirmeyi içerir. Mini Mental Durum Muayenesi (MMSE) gibi standartize edilmiş testler, bilişsel işlevleri değerlendirmek için kullanılabilir. Ancak, MMSE gibi testler, deliryumu saptamada her zaman yeterli olmayabilir, çünkü deliryumun dalgalanan seyri nedeniyle test sonuçları değişkenlik gösterebilir.
Deliryumun erken tanınması için, nörolojik YBÜ'de düzenli olarak deliryum taraması yapılması önerilmektedir. Yoğun bakım ortamında deliryumu değerlendirmek için geliştirilmiş birçok tarama aracı bulunmaktadır. Bu araçlar, deliryumun tanısını kolaylaştırmak, tanı koyma süresini kısaltmak ve standardize edilmiş bir değerlendirme sağlamak amacıyla kullanılmaktadır.
En sık kullanılan deliryum tarama araçları şunlardır:
Deliryum tarama araçlarının kullanımı, nörolojik YBÜ'de deliryumun erken tanınmasını ve yönetilmesini kolaylaştırır. Bu araçlar, sağlık profesyonellerine standardize edilmiş bir değerlendirme sağlar ve deliryumun objektif olarak belirlenmesine yardımcı olur.
Deliryumun ayırıcı tanısında, demans, depresyon, psikoz ve diğer mental durum bozuklukları dikkate alınmalıdır. Demans, kronik ve ilerleyici bir bilişsel bozukluktur, deliryum ise akut başlangıçlı ve dalgalanan seyir gösterir. Depresyon, genellikle üzüntü, ilgi kaybı ve enerji eksikliği ile karakterizedir, deliryumda ise dikkat ve bilinç düzeyinde bozulma ön plandadır. Psikoz, sanrılar ve halüsinasyonlarla karakterizedir, ancak deliryumda bilinç düzeyi de etkilenmiştir.
Deliryumun altta yatan nedenini belirlemek için, laboratuvar testleri ve görüntüleme yöntemleri kullanılabilir. Kan sayımı, elektrolit düzeyleri, böbrek fonksiyon testleri, karaciğer fonksiyon testleri, tiroid fonksiyon testleri, kan şekeri düzeyi, kan gazı analizi, idrar analizi ve toksikoloji taraması gibi laboratuvar testleri, metabolik bozuklukları, enfeksiyonları ve ilaç toksisitesini saptamak için yapılabilir. Beyin tomografisi (BT) ve manyetik rezonans görüntüleme (MRG), inme, TBH, SAK, tümör ve diğer yapısal beyin anormalliklerini değerlendirmek için kullanılabilir. Elektroensefalografi (EEG), nöbetleri ve diğer elektriksel beyin aktivitelerini değerlendirmek için kullanılabilir.
Deliryumun yönetimi, altta yatan nedenin belirlenmesi ve tedavi edilmesi, farmakolojik ve non-farmakolojik yaklaşımların kombinasyonunu içerir. Deliryumun yönetimi, multidisipliner bir yaklaşım gerektirir ve doktorlar, hemşireler, eczacılar, fizyoterapistler ve diğer sağlık profesyonellerinin işbirliğini içerir.
Non-farmakolojik yaklaşımlar, deliryumun önlenmesi ve tedavisinde önemli bir rol oynar. Bu yaklaşımlar, hastanın çevresini ve rutinlerini optimize etmeyi, bilişsel ve fiziksel aktiviteleri teşvik etmeyi ve ilaç kullanımını en aza indirmeyi amaçlar.
En etkili non-farmakolojik yaklaşımlar şunlardır:
Farmakolojik yaklaşımlar, deliryum semptomlarını kontrol altına almak ve hastanın güvenliğini sağlamak için kullanılabilir. Ancak, farmakolojik tedavinin potansiyel yan etkileri göz önünde bulundurulmalı ve ilaçlar dikkatli bir şekilde kullanılmalıdır. Farmakolojik tedavi, non-farmakolojik yaklaşımlarla birlikte kullanılmalıdır.
Deliryum tedavisinde en sık kullanılan ilaçlar şunlardır:
Farmakolojik tedaviye başlamadan önce, hastanın tıbbi öyküsü, kullandığı ilaçlar ve alerjileri dikkatli bir şekilde değerlendirilmelidir. İlaçların dozları, hastanın yaşına, böbrek ve karaciğer fonksiyonlarına göre ayarlanmalıdır. İlaçların yan etkileri düzenli olarak izlenmeli ve gerektiğinde ilaç dozu azaltılmalı veya ilaç değiştirilmelidir.
Deliryumun önlenmesi, tedaviye göre daha etkili ve maliyet-etkindir. Nörolojik YBÜ'de deliryumun önlenmesi için, risk faktörlerini azaltmaya yönelik stratejiler uygulanmalıdır.
Deliryumun önlenmesi için önerilen stratejiler şunlardır:
Nörolojik yoğun bakım hastalarında deliryum, sık görülen, morbidite ve mortaliteyi artıran önemli bir sorundur. Erken tanı ve etkili yönetim stratejileri, hasta sonuçlarını iyileştirmek için kritik öneme sahiptir. Nörolojik YBÜ'de deliryumun önlenmesi, tanınması ve yönetilmesi için, multidisipliner bir yaklaşım benimsenmeli ve farmakolojik ve non-farmakolojik yaklaşımların kombinasyonu kullanılmalıdır. Sağlık profesyonellerinin deliryum konusunda eğitilmesi ve deliryum tarama araçlarının rutin olarak kullanılması, deliryumun erken tanınmasını ve yönetilmesini kolaylaştırır. Deliryumun önlenmesi için, risk faktörlerini azaltmaya yönelik stratejiler uygulanmalı ve non-farmakolojik önlemlere öncelik verilmelidir. Farmakolojik tedavi, sadece non-farmakolojik önlemlerin yetersiz kaldığı durumlarda ve dikkatli bir şekilde kullanılmalıdır.
İntensive Care Unit (ICU): Inside the Critical Care Environment
06 11 2025 Devamını oku »
Uyku Kalitenizi Artırmanın Bilimsel Yolları: Fizyolojik Temeller ve Pratik İpuçları
06 11 2025 Devamını oku »
Klinik Nörofizyoloji ile Tanısı Konulan Sık Görülen Hastalıklar
06 11 2025 Devamını oku »
Doğum Sonrası Yoğun Bakım: Annenin Sağlığı İçin Kritik Önlemler
06 11 2025 Devamını oku »
Akciğer Kanserinde Yeni Nesil Tedaviler: Hedefe Yönelik Terapiler ve İmmünoterapi
06 11 2025 Devamını oku »
Güneşin Zararlı Etkilerinden Korunma Yolları: Cildinizi Yaz Aylarında Nasıl Güvende Tutarsınız?
06 11 2025 Devamını oku »
Kronik Ağrıyla Yaşamak: Algoloji Uzmanlarından Destek Almanın Önemi
06 11 2025 Devamını oku »
Nükleer Tıp ile Kanser Teşhisinde Erken Tanının Önemi ve Güncel Uygulamalar
06 11 2025 Devamını oku »
Genel Yoğun Bakım Ünitesinde Sık Karşılaşılan Sorunlar ve Çözüm Yaklaşımları
05 11 2025 Devamını oku »